13 Eylül 2009 Pazar

Mahsunlaştın farkındamısın
Gözlerin çok fazla dalmaya başladı
Gitmek ister bir durgunluktasın
Zamanı doldurmak çabasını
İsteksiz sürdürüyorsun
Başını sağ tarafına yaslayıp
Bir köşeden bana bakıyorsun
Çok sevdiğini anlıyorum...
Bazen seni unutuyorum
Yormasa şu insanlar gün içinde beni
İnan haketttiğime inanırım sevgini
Konuşacağız bir gün herşeyi
Enine boyuna...
O güne kadar gözlerimizle anlaşmalıyız
Karınca kararınca...
Sen bana bakarak,ben sana bakarak
Hem değiştik,hem de devşirdik
Bu ev bizim dünyamız
Zor olanı dışarda bıraktık
İç çekerek sevmeyi başardık
Ben seninle gitmek istiyorum bilinmeyene
Alıştırıyorum bu aralar kendimi yoketmeye
Sevdiğim yanımdayken
Gideyim yerin yedi kat dibine
Dayanamazlar böylesine
Kovalarlar gökyüzünün tepesine
Ya da her gidilen yerde
Tekrar öldürüp ayırmaya çalışırlar
Ama yine de başaramazlar
Öyle bir sevgi ki bu
Sadece tanrı anlar durumumuzu
Bizi böyle yapan o olduğuna göre
Herhalde alır cennetine...

11 Eylül 2009 Cuma

Sadece evlat kokusu mu?
Bir ananın yok mudur dokusu
İki can bir can etmez
Ama ettirmişler
Adına ana evlat demişler
Farklı söyleyeni
Sen ana bilmezsin ki
Nerden bilirsin demişler
İlla doğurmalıymış
Kan hesabı yolu açarmış
Ya başka kandan bir can
Ana bellemek isterse dışardan
Alırmısın koynuna,doğurduğun gibi
Canına katarmısın pahasına
Varsın;
Bir gece düşmesin rahmine
Zevkten dört köşe
Aylarca dolaşmasın seninle
Karnını acıktırmasın
Yoklamasın canını
Doğarken acıtmasın kasıklarını
Sıçan gibi halini hatırlamayasın
Gecelerce ciyaklamasını
Benzemesin ne sana
Ne de babalığına
Elleri,ayakları, yüzü
Başkasına ait olsun
Huyunu almasın senden
Bu mudur anayı evladına hapseden
Eti tırnağı bir olanları da görürsün
Kıyar mı kıyar anasına babasına
Kimse sövmez yaptıklarına
Aynı şeyi evlatlık yaptığında
Döşerler kansızlığına;
Kimbilir kimden almış canavarlığına
Bütün çocuklar sizin ey analar
Hele ortada kalmış olanlar...
Bir çocuk terkedilmişse yazgısına
Sıraya girmeli analığa
Bağrına basıp ninni söylemeli
Ayırmamalı diğerinden
Üzerine titremeli,canı yandığında canın yanmalı
Hastalandığında kahrolunmalı
Büyüdüğünü izlemeli gururla
Emeğinin karşılığını beklemeli tanrı’dan
Hep bir boşluk duygusu vardır ya
Nasıl tamamlayacağını bilmediğin;
Bir cana yoldaş olmak,kapatır boşlukları
Senden olmadan da, ana baba olmak
Asıl maharet yaşamı toparlamak..

8 Eylül 2009 Salı

Koskoca siyah bir pencerenin önünde
Minik bir mavi serçe
Gökyüzünden yeni inmiş
Elinde bir adres
Yuvasını ararmış
Yolu bir matem evine rastlamış
Renklerin manasından uzakmış
Herhalde gecedeyim sanmış
Siyahın yanında küçük bir nokta gibi kalmış
Mabedine giderken,farkında olmadan
Birine güzel bir kapı aralamış

7 Eylül 2009 Pazartesi

Uzaklara gidene kadar
Kal benimle
Havada duran bir uçurtmayım seninle
Aşağılardan yukarılara taşıdın saçlarının ipiyle
Hiç bu kadar tepeden bakmadım hayatın kendine
Sadece seni görüyorum, diğerleri kaybolmuş kendi deliklerinde
Bir kuş geçer yanımdan tebessümle
Yadırgamaz beni kendi yerinde
Çağırır iklim değişikliğine
Özgürlüğüm senin ellerinde
Rüzgar iter biraz daha yükseklere

Savrulmam yalnızlığın dehşetinde
Yağmur sana yağmadan bana yağar
Güneş beni yaktıktan sonra sana daha bir ılık akar
Süzülürüm denizin üzerinde
Vapurlardan el sallarlar yaz günlerinde
Çocuklar hayran hayran bakar neşeme
Akşamları salınırım kendi ritmimde
Gece çok karanlık olmaz
Herkesden çok daha yakınım yıldızların gözüne
Karnım acıkmaz
Bakarım dünyanın en güzel yerinden toprağın nimetlerine
Bazen tepelerin ardında kaybolurum
Sen kendinle meşgulken
Bir dağın tepesine tam düşecekken
Aklına gelirim çekersin ipimi hemen
Kalırım ben hep böyle,sen beni tuttuğun sürece

6 Eylül 2009 Pazar

Bulunduğum yer karanlık
Biraz ilerisi aydınlık
Sınırı çizen bir gece feneri
Çizgisi,yıkılmış bir ağacın gövdesi
Rüzgarı daha sert
Sesi ezelden beri değişmedi,fısıltılar...
Tehlikesi,çalılıkların arasında gizli
Sadece bir kaç fındık faresi,tıkırtısı neşesi
Rengine bürünür kişi,iklimine karışır
En sonunda fidanlanır
Adlar aynı
Her sese döner bakar tüm halkı
Saflar farklı
Her günah bilir vatanını
Herkes aynı burda
Tanımazsın bakıştığını
Tüm endişeler açıkta
Özlemler yarım,diğer yarısı aydınlıkta
Zaman kendi sandığında
Kumaşı,saflığın simgesi
Boyuna göre değişmez kesimi
Cesaretini ölçer er meydanında
Gördüğün;eti erimiş,kemik izleri
Felsefesi unutma ettiğini
Şimdi aydınlıktayım
Gün gelir sarmalanırım
Gerçeğin cennetinde şerefimle

5 Eylül 2009 Cumartesi

An gelir bir kaldırıma oturup
Hayatı ordan izlemek isterim

kendimi biraz bitik hissederim
Kurulurum karaköy yokuşunun tepesine
Başlarım yaşam nöbetime
Bir sarhoş kadın geçer önümden
Salına salına şarkı söyleyen
Öyle bir hüzün taşır ki yüzünde
Sevdasını gömmüş yüreğine
O ne ağlamak öyle saçar acısını çevresine
Belli ki tepeden tırnağa yemiş hançeri
Kanıyla yazmış sevdasını kalbine
Su niyetine içmiş alkolü bitmek istercesine
Anasıda yok ki çeki düzen versin kendine
Yalpalaya yalpalaya gider kimsesizliğine
Haykırışının yankısı kalır üzerimde
Aşk hep böylemi? kişiyi tarumarmı etmeli!
Yazık değilmi bu kadına!çıkmış canının avına
Birazdan unutulur nede olsa kime yer etmişki,ötekinin gerisi
Aklım takılsa da bir süre dönerim gene kendime
Saati soran bir yabancıya yanaşırım
Tek başına gördüğüm herkesin,ben olmadığını anlarım
Bir travesti;sözleri ile sevincimi geri getirir
Dudaklarımı serçe parmağıyla eller,"bir kere öpsem"der."olmaz" derim
Ana avrat düz gider,yüksek topuklarına basar öfkesini
Bilmez ki,tek bir öpücüğün bana yetmeyeceğini
Akşamın harcı kalır,yol yorgunu bir travestinin ahında
Kayırırım zamanın kaygısını,birinin kursağındaki anlık sevdasında
Gülen iki yüze bakarım,korkularımı onlara satarım
İki cigaraya yeni bir dostluk kazanırım;yazgısı,yokuşun aşağısı.
Yaşlı bir zangoç durur nefes nefese;derdi,tanrıya çağrı zamanı..
Koşar adımlarla giderken yığılır kilisenin dibinde,çanlar sahipsiz kalır
Rahibin incil tutan elleri,iplere dolanır...
Yer değiştirmek için ölmek mi lazım!Paylaşmaya adamışken kendini.
Bir martı sesi içimi titretti.”çağırdım”gelmedi
Keşke gelseydi!Özgürlüğünden verseydi
İşinden çıkmış vapura yetişmekte olan bir acemi;
Beni,sokakların efendisi bildi,elindeki bozuklukları verdi
Kendince;sınırları çizdi,aklına gelmez ki bir zaman sonra buralarda gezineceği
Üşüyen ellerini cebine saklayan biri;
Titremesi,geçmişin silinmeyen izleri...
Bakışları o kadar yalnız ki;gözgöze gelemeyiz,taşıyamam bu denlisini!
Anlamam zor kendimden ötesini,yaşamam imkansız bir başkasının bedenini;
Kaldırımlar anlar...Kaldırımlar yaşar...Kaldırımlar...

4 Eylül 2009 Cuma

Gene herşey yoluna girdi
Girmemesini istediğimden değil ama
Bu düzgünlük derinleştirmiyor beni
Aklımı saçamıyorum,uzaklaşıp kaçamıyorum...
Gece yarıları pat diye uyanıp akamıyorum sabahın eteklerine
İsteksiz uyanıp yakamıyorum sigarayı ekmek niyetine
Akşamın gelmesi için tekrar kafayı vurup yatamıyorum...
Üstüme başıma dikkat etmeden, aynaya bakmadan;
Çıkamıyorum bir adım öteye... canım istediğinde yıkayamıyorum yüzümü
Aklım estiğinde sabahlayamıyorum bir sokağın köşesinde
Kabirlerin içinde gezinip erken giden gençlerin duası olamıyorum
Onlara zamanın en güzel şarkılarını söyleyemiyorum
Azarlayamıyorum kimseyi; durup dururken!Aslında bir çok yanlış yolda yürürken
Binlercesinin içinde bir tane;ruhu yegane olan,herkesi de kendinden sanan...
Sandıkça afallaşan...afalladıkça çuvallayan.
Her seferinde bir adım geriye giderek
Kaybettiğim hazinemi ararken;kayıplara karışan..karıştıkça dolanan..
Dolandıkça ruhuna yamanan...yamandıkça sapıtana bürünemiyorum
Yaşımı başımı almadan herşey gene ters gitmeli
Aksi takdirde yokedecek bu dinginlik benliğimi

2 Eylül 2009 Çarşamba

Çeşmeden akan sahipsiz bir suyum
Gelenin geçenin bir damla huzuruyum
Saçarım kendimi gönlümce,sırrım umut
Avunurum ellerin altında,tutunurum parmaklarında
Çok yara görürüm saklanmış avuçlarında
Bir çocuk gelir oynar akışımla
Ağzını dayar içer kana kana
Annesi çağırınca,kaçar dört bir nala
Bakarım ardından,giden yaramaza
Daha çok akarım hüznümden
Tutamadığım ne çok şey varmış
Kısmetim doğarken kapanmış
Hüznümü bir kadın alır alımıyla
Kendinden emin bakışlarıyla
Aşka çevirir sarı saçlarıyla
Daha bir düzgün akarım
Onu kandırmaya çalışırım berraklığımla
Karıştırır aklımı şeytanlığıyla
Verir perçemini gider hatırasıyla
Salına salına akarak,aşk acısını
Oynatırım en güzelinden
Biri durur önümde
Bakmaz bile serinliğime
Aklı,kaçanın haşmetinde
Ses veririm,ben sana yeterim
Duymaz ruhu başkasının şerbetinde!
Ama yine de kalır bir süreliğine
Yeter bana yarınsız sevdalar...
Aslını yaşayamam durana kadar
Akışkanlığımı satarım bir dilenciye
El açmayı öğrenirim tanrının hikmetine
Kabul etmez beni seferine
Kabir azabı verir hinliğime
Ters akarım kızgınlığımdan
Şeytan gelir azgınlığından
Aklımı çeler kıskançlığından
Korkarım sonrasından
Akmam bir daha yalancıktan.

1 Eylül 2009 Salı

Boyuna posuna yakışmadı
Ansız terkedişin
Giydiğin kefen son elbisendi.
Daha dün bayramlıktın
Çiçekli böcekliydin.
Anlamasanda bu gidişi
kol geziyordu varlığında
acelesini saklamıyordu
deli dumrul ruhunda.
Sözlerin azize variydi
Bedenin telaş içinde
Huzuru içine çekişin
Çilenin son haliydi
Gitmenden bir gün önce
Ansızın uyandım gece
Bayram fotoğralarına baktım
Elimden düştü biri
Eğilip almadım bile
Nede olsa hala bir fotoğraftı
Değeri sonra anlaşıldı
Gün doğdu kalktım
Rutin işlerimi yaptım
Öğlene doğru aldım haberini
Gece eşlik etmiş ölümüne
Oysa sen çok severdin geceyi
Ihanetini beklemezdin
Yağmur alabildiğine yağarken
Yığıldım kaldım ardından

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Açtım kollarımı baharına
Sardım dünyamı dünyana
Yemeğine tuz oldum
Fazla gelince suyun oldum
Üzülünce mendilin, sevinince cilven oldum
Yolunu bekleyen bir kedi oldum
Sürünmek için bacaklarına
Ateşin çıktığında nemli bezin oldum
Tenine bulanmak için
Karşıdan gelen ihtiyar adam oldum
Elimden tutman için
Küçük bir çocuk oldum
Şefkatine maruz kalmak için
Okuduğun kitap oldum
Gözlerine bakmak için
Kışları battaniyen oldum
Bedenini ısıtmak için
Yazları bezden elbisen oldum
Sıcaklığını almak için
Bastığın toprak oldum
İzini taşımam için
Aynadaki yansıman oldum
Hayalini kurmak için
Gölgen oldum
Yakınında durmak için
Doğmamış çocuğun oldum
Teninden hasıl olmak için
Zaman oldum
Akıp gitmen için
Galiba ben sana aşık oldum
Çekip gitmen için...